Batıda son günlerde yeni bir kavram tartışılıyor : Noopouvoir. Noos eski Yunanca akıl kelimesinde geliyor. Yani insanı  hayvanlardan ayırd eden en önemli 2 özellikten biri. Pouvoir ise Fransızca güç demek. Yakın zamana kadar insan aklı görece özgür bir alandı. Malum kapitalizmin on yıllardır varlığını insan arzularının manipülasyonuna borçlu. Bunu da çok iyi başardı ve tüketim toplumu denilen yapıyı inşa etti. Tüketiyorum öyleyse varım diyen ve alışveriş merkezlerinde varoluş tazeleyen insan modeli bu çalışmaların ürünü. Ancak kısa bir süre önce ( belki bize göre) Kapitalizmin çalışmaları  insan beyni üzerine fazlasıyla yoğunlaştı. NLP  (Neuro Linguistic Programming) çalışmaları, nöromarketing, nöroekonomik kavramları  insan anlağının, insanın biricik ayırd edici özelliği  olan aklının ekonomi tarafından enstrümante edilmesi anlamına geliyor. Yani akl-ı selimi temsil eden noos’un bir nöroenstrümana dönüştürülerek ekonominin dönmesi için – arzuların manipülasyonun yetmediği yerde- pasif olarak şartlandırılmış akıllara oynanması. Nörobilimsel çalışmaların geldiği nokta ürkütücü ve güçlü bir alan. Bu gücün insanlığın ilerleyişi için kullanılması yerine onun piyasa tarafından nasıl daha farkettirmeden manipüle edilebileceği üzerine yöneltilmesi kontrol edilmesi gereken bir mesele. Chat GDP neuromarketing konusunda bakın nasıl bir açıklama yapıyor : “Neuromarketing, pazarlama ve nörobilim alanlarının kesişiminde yer alan bir disiplindir. Bu alanda, tüketicilerin davranışlarını, tercihlerini ve tepkilerini anlamak için nörobilimsel yöntemler kullanılır. Beyin görüntüleme teknikleri, biyolojik ölçümler ve diğer nörolojik araştırma yöntemleri, tüketicilerin duygusal tepkilerini, satın alma kararlarını ve marka algılarını anlamak için kullanılabilir.”Neuromarketing, geleneksel pazarlama araştırmaları ve tekniklerinin yanı sıra, tüketicilerin bilinçaltı düzeydeki tepkilerini ve duygusal faktörleri anlamak için daha derin bir bakış açısı sunar. Bu bilgiler, pazarlamacıların ürün tasarımı, reklam stratejileri ve marka iletişimi gibi alanlarda daha etkili ve hedeflenmiş yaklaşımlar geliştirmelerine yardımcı olabilir.”

Fransız Felsefeci Bernard Stiegler insan beyninin teknoloji tarafından bu şekilde enstrümante edilmesine karşı Noopolitik kavramını öne sürüyor. Yani bireyin özgürce seçmesi ve kendini gerçekleştirmesi için Nörobilimsel yöntemlerin piyasa güçleri tarafından istismar edilmesiyle organize şekilde mücadele edilmesi. Elbette kamu gücü bu mücadelenin başarılı olması için en önemli araç. Stiegler bir teknoloji filozofu. Teknoloji felsefesi teknolojiye körü körüne tapınmak yerine onun getirilerinin insan yaşamını nasıl etkileyeceği üzerinde kafa yoran bir disiplindir.   

Akademisyen Emre Şan Stiegler’in Teknoloji Felsefesi üzerine yazdğı makalede şunları dile getirir. “Şu hâlde yirmi birinci yüzyılın şimdiden mottosu haline gelmiş olan “kişisel veriler dijital kapitalizmin petrolüdür” ifadesini nasıl anlamalıyız? Var olmanın hammadde olması, zihinlerimizin sömürgeleştirilmesi ne demektir? Üçüncü endüstri devrimi çağında sömürülecek hammadde sadece fosil yakıtlar ya da beden gücü değil aynı zamanda zihinler ve kültür dünyasının sembolleridir. Gelgelelim veri fiziksel dünyadaki bir kaynak gibi tüketilebilir bir şey değil aksine kopyalandıkça yeniden üretilen bir şeydir. Bunun yanında kamusal kurumlar tarafından arşivlenen hard data’lar ve Web’in devleri tarafından işlenen soft data’ların hacmi ve kullanım biçimleri hakkında yeterince saydamlık olduğu söylenemez.”   Teknolojinin hızlı ilerleyişi eğitim, sağlık, ekonomi ve siyaset alanlarını resmen birbirine katmış durumda. Sosyal gelişim teknolojik değişimin gerisinden geliyor ancak teknolojik değişimin ortaya çıkardığı devasa birikim ve dijital akıl insanlığı kontrol ediyor ve bu bireysel özgürlüklerin birer lütuf olarak görüldüğü sınırı geçti bile