Dünyanın şeffaflaştığı bir döneme tanıklık ediyoruz. Bilgi her şeyden daha ulaşılabilir bir halde. Finansal araçlar sınır tanımadan benzer kurumlar için benzer ve eşit koşullarda dünyanın her yerine akmaya hazır konumda. Teknoloji artık belli ülkelerin tekelinde değil , ekonomik gücünüz var ise Avrupa da ki bir fabrikanın aynısını Çin’de ya da Ortadoğu’da kuramamanız için bir neden yok. Firmalar için rekabet belki hiç olmadığı kadar yakın şartlarda gerçekleşiyor. Peki günümüz dünyasında rekabet avantajı sağlayan en önemli faktör nedir ? Hangi bağımsız faktör firmaların birbirleri karşısında üstünlüklerinde belirleyici rol oynuyor ?

Günümüzde rekabet avantajı yaratan stratejik faktör “insan faktörüdür.” Diğer tüm koşullarınız mükemmel olsa bile eğer doğru bilgi ve tecrübe ile donanmış, kurumunuza inanan, motive bir insan kaynağından yoksunsanız o tüm diğer koşullarınız israf olmaya ve atıl kaymaya mahkumdur. Bunun bir ötesi ise, eğer kurumunuzdaki stratejik noktalarda olağan kaynaklarla olağanüstü sonuçlar alma becerisi olan, zaman, insan ve imkan kısıtlarını başarı için engel görmeyen, kendilerinin ve ekiplerinin de ötesine bakmayı bilen, şirketin vizyonuna katıldıkları gibi o vizyona katkıda da bulunabilen çalışanlarınız yoksa siz vasatın üzerine asla çıkamayacak sıradan bir kurumsunuz. Geleceğiniz üzerine düşler kurmaya gerek yok muhtemelen sıradan bir geleceğe sahip olacaksınız, çünkü geleceğinizi yaratabilecek çalışanlardan yoksunsunuz.

İşte insan kaynaklarının stratejik önemi kavramı tam da bu noktada anlamını bulan bir kavram. Geçmiş dönemlerde basit bir işe alma ve işten çıkarma birimi olarak görülen ve firmaların idari işler ağırlıklı rutinlerini idare eden insan kaynakları yeni dünya ile birlikte çoktan firmaların geleceğini yaratan ,başarılarını taş be taş inşa eden bir birime dönüşmüş durumda. Mesele artık kurumun hedefleri doğrultusunda doğru insanı işe almak, onun üst düzey bir kurumsal bağlılık ve motivasyonla –en verimli şekilde çalışabileceği ortamı yaratmak , en önemlisi onu elde tutabilmek olarak biçimlenmiş görünüyor.

Günümüzde var olan yetişmiş, kendini kanıtlamış nitelikli insan kaynağı ekonominin gelişim hızının gerisinde piyasa ihtiyaçlarının altındadır. Bu durum da bu alanda ciddi bir rekabet yaratmaktadır. İnsan kaynaklarının başarısı yukarıda andığım genel koşulları yönetme becerisinde olduğu kadar bu özel krizi de doğru bir öngörüyle yönetebilme becerisinde yatmaktadır. İnsan kaynakları yöneticileri öncelikle firmanın amaç hedef ve vizyonunu çok doğru kavramak, stratejik önceliklerinin farkında olmak ve insan kaynaklarını da ruhsuz ve standart bir personelcilik mantığı ile değil de firmanın kulvar parkur hız ve istikametinin gerektirdiği şekilde insan kaynağını-bu kaynağın içindeki özel değerleri-değerlerin de içindeki yıldız oyuncuları kollayarak yönetmek anlayışı içinde olmalıdırlar.

Firma içindeki yönetim hyerarşisinin gerisinde yer alan bir IK anlayışından silkinerek, firmanın vizyonunu en üst düzeyde paylaşan, o vizyona ulaşmak için stratejiler üreten, firmanın en hayati unsurunu yönlendiren konumunda bir IK ve IK cı anlayışına doğru evrilmek, Türkiye’deki IK’cıların kişisel ve kurumsal hedefleri arasında ilk sırayı almalıdır diye düşünüyorum. Ben gelecekte büyük firmaların CEO ve tepe yöneticilerinin IK’cılar arasından çıkacağını görüyor ve buna inanıyorum. Bunun için tek ihtiyacımız olan daha geniş bir kişisel bakış açısı ile çalıştığımız kuruma dair daha doğru bir vizyoner değerlendirmeye sahip olmak